‘Lübnan’da sağdan sola herkes İsrail’e karşı direnişi destekliyor’
Siyonist İsrail, Lübnan’da haftalardır devam ettiği yoğun saldırıların ardından kara işgaline başlayacaklarını duyurdu. Siyonistlerin saldırıları sonucunda Lübnan Hizbullahı’nın Genel Sekreterleri Hasan Nasrallah ve pek çok lider kadrosu hayatını kaybederken Güney Lübnan, Beka Vadisi ve Beyrut’un güneyindeki mahalleler, Tel Aviv yönetimi tarafından yoğun bir şekilde bombalanmaya devam ediyor. İsrail saldırıları bu bölgelerde köyleri ve yerleşimleri yerle bir ederken bir milyonu aşkın Lübnanlı yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kaldı. Henüz kısa bir süre geçmiş olmasına karşın İsrail güçleri binlerce Lübnanlıyı, daha önce görülmemiş şiddetteki saldırılar sonucunda öldürdü.
Peki gözünü Gazze’den sonra kuzeye çeviren İsrail’in saldırılarını Lübnanlılar nasıl karşılıyor? Herkes direnişten yana mı? Yoksa mevcut savaştan dolayı Filistinlileri ya da Hizbullah’ı suçlayanlar çoğunlukta mı? Siyonist saldırılar sonucunda yerinden yurdundan edilen insanlar nerelere sığındılar? Ülkede yeni bir iç savaş ihtimalinin tetiklenmesi mümkün mü? Bütün bunları Lübnanlı araştırmacı Jana Nakhal ile konuştuk. Yerlerinden edilen Lübnanlıların ihtiyaçlarını karşılamak için düzenlenen kampanyalarda dayanışma gösteren Nakhal, kara işgalinin açıklandığı anlarda sorularımızı yanıtladı.
‘İSRAİL BEŞ MİLYONLUK ÜLKENİN BİR MİLYONUNU YERİNDEN ETTİ’
İsrail, Lübnan’a yönelik başlattığı işgal ile birlikte haftalardır devam eden saldırılarını şiddetlendirdi. Başlarken gözlemleriniz doğrultusunda ülkedeki güncel durumu nasıl değerlendiriyorsunuz, bizimle paylaşabilir misiniz?
İsrail, 8 Ekim’den beri Güney ve Doğu Lübnan’a sürekli saldırılar düzenliyor. İnsanları öldürüyor, tarım arazilerini kasıtlı olarak yakıyor ve uluslararası olarak yasaklanmış olan beyaz fosfor kullanarak toprağı ve suyu kirletiyor. Geride bıraktığımız 15 ve 16 Eylül’de İsrail’in 2 bin 500’den fazla çağrı cihazına ve telsize tuzak kurup 3 bini aşkın kişiyi öldürmesi/yaralamasıyla birlikte olayların hızla tırmandığına tanıklık ettik. Bu olayı, Lübnan’ının güneyi, doğusu ve Güney Beyrut’un şimdiye kadar gördüğü en şiddetli bombardıman izledi, halen de devam ediyor. Sonuç olarak İsrail, yaklaşık 5 milyonluk bir ülkede şimdiye kadar bir milyon insanı yerinden etti.
Lübnan’da 8 Ekim’den bu yana bin 640 şehit ve 8 bin 408 yaralı olmak üzere 10 bini aşkın yaralı ve şehit var. İsrail, 15 Eylül’den bu yana 1030 kişiyi şehit etti*. Ayrıca 8 Ekim’den bu yana 8 bin 171 saldırı başlattı ve bunların 2 binden fazlası geçtiğimiz iki haftada gerçekleşti. Dahası İsrail, Lübnan’a yönelik bir askeri kuşatma ilan etti. Bu da 10 bini aşkın insanın, ölümden kaçarak Suriye’ye geçmesine sebep oldu.
Bu beklenmedik savaşın sonucunda çok sayıda insanın yerinden edilmesiyle birlikte Lübnan hükümeti, daha güvenli bölgelerdeki 900 devlet okulunu savaş mağduru kişilere sığınak sağlamak üzere kullanıma açtı. Ancak devlet bu okulları sığınak olarak kullanıma hazırlamadı ve yerinden edilmiş kişilerin temel sağlık ve kişisel ihtiyaçlarını karşılamadı. Yaşanan bu eksiklik, bölgedeki grupları ve bireyleri -Hizbullah’a düşman olanlar da dahil olmak üzere- yerinden edilmiş kişilerle dayanışmaya teşvik etti, onların ihtiyaçlarına dair kampanyalar örgütlendi; Feminist ve queer gruplar gönüllü olarak okullarda çalışıyor ve ihtiyaç sahiplerine sığınak sağlıyor.
ÖNCEKİ İŞGALLERDEN FARKI NE?
Yaşananlar Lübnan tarihi için bir ilk değil. İsrail, daha önce pek çok kez Lübnan’ı işgal etmişti. Ancak geçtiğimiz işgalleri, özellikle de 2006’da yaşananları düşünecek olursak, ne gibi farklar var?
Bu savaşa dair tamamen farklı bir yaklaşım ve farklı kırmızı çizgiler söz konusu. İsrail’in Lübnan’a karşı 2006’da giriştiği son savaşı ile bugün arasına bakacak olursak İsrail’in istihbarat gücünü Lübnan’daki en güçlü aleyhtarı Hizbullah’ın hareketlerini ve faaliyetlerini gözlemlemek için kullandığı anlaşılıyor. Bu anlamda ilk 2 haftasında olan mevcut savaş, dünyada türünün ilk örneğine rastlanılan beklenmedik saldırılara tanık oldu.
Ayrıca, İsrail’in ne yapacağını kestiremeyiz. Daha önce hiç baskın yapmadığı bölgelere baskınlar düzenledi. Pazartesi sabah Beyrut’un merkezi de dahil olmak üzere, güneydeki ve doğudaki köylerin büyük bir çoğunluğunu, daha önce hiç deneyimlemediğimiz bir güç ve yıkım kapsamıyla tamamen yerle bir etti. Özellikle köylerin yerleşim bulunan bölgelerini hedef aldı. Ve [30 Eylül’ü 1 Ekim’e bağlayan] bu gece, ben bu yanıtı yazarken, ‘sınırlı bir operasyon’ olarak adlandırdıkları şekilde Lübnan’ın güneyini işgal etmeye başladılar. ‘Sınırlı operasyon’ sözü bizim için hiçbir şey ifade etmiyor. Ancak Batı medyasının İsrail hakkında iyi bir imaj yaratma çabası için faydalı olabilir tabii.
‘İSRAİL’E HERKES KARŞI’
Lübnan halkı yaşanan saldırıları nasıl okuyor? Farklı siyasi saflarda yer alanlar ya da Kataeb ve Lübnan Güçleri gibi sağ bir hatta daha yakın hissedenler, yaşananlardan dolayı Filistinlileri veya Hizbullah’ı mı sorumlu tutuyor? Yoksa İsrail’e karşı ortak bir tavır var mı? Ülkedeki sosyo-politik atmosferi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bazı istisnalara rağmen şimdiye kadar yerinden edilmiş kişilerle dayanışma noktasında toplumsal bir destek var gibi görünüyor. Aynı şey genel olarak İsrail’e karşı alınan tutumda da kendini gösteriyor. İster soldan ister sağdan olsun, Hizbullah’a yönelik tüm eleştirilere rağmen herkes İsrail’e, onun savaşlarına ve onun saldırılarına karşı.
Kara işgali durumunda hangi senaryoların ortaya çıkabileceğini düşünüyorsunuz? Sizce Hizbullah, çağrı cihazı saldırılarından ne kadar etkilendi? Gerçekten de Lübnan’ı savunmak için yeterli güce sahipler mi?
Geçtiğimiz haftanın ortalarından itibaren karadan bir işgal ihtimal dahilinde görünüyordu. Şimdi ise gerçekleşiyor. Görünüşe göre Hizbullah sadece çağrı cihazı saldırılarından değil -yaklaşık 2 bin 500 militanı hâlâ hastanede ya da iyileşme sürecinde- aynı zamanda liderliğinin tahrip edilmesinden, iletişim ağları ile güneydeki füze üslerinin yok edilmesinden etkilenmişe benziyor. Son iki hafta Hizbullah da dahil olmak üzere herkes için son derece şok ediciydi. Öte yandan bugün Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı yaptığı konuşmada, Hizbullah’ın saldırılara rağmen hâlâ güçlü olduğunu ve kara harekâtına karşı savaşmaya hazır olduğunu duyurdu.
İÇ SAVAŞ İHTİMALİ VAR MI?
Hizbullah’ın siyasi olarak yalnız kalacağını düşünüyor musunuz? Gazze’de Siyonist saldırganlığa karşı farklı ideolojik altyapılara sahip pek çok grup aynı cephede yer almıştı. Lübnan’a yönelik kara işgalinde benzeri bir durum yaşanabilir mi?
Tekrarlamak gerekir ki, şimdiye kadar hakim olan genel görüş direniş fikrinden yana. Kimse yabancı bir ordunun gelip de kendi yerlerini işgal etmesini istemiyor. Hele ki Siyonist bir ordunun işgalini hiç mi hiç istemiyor. Daha önce güneyde, doğuda, Beyrut’a kadar işgal yaşadık. Ve insanların hafızası hala taze. Önceki işgalde olduğu gibi, sadece eğitimli savaşçıların değil, sıradan insanların savaşması bekleniyor.
Bulunduğumuz andan bakınca gelecek Lübnan için neler getirebilir dersiniz? Bir ‘iç savaş’ tehlikesi öngörülebilir mi?
Yerinden edilenlerin daha uzun bir süre geri dönememesi durumunda korktuğumuz şey bir iç savaştır. Şu anda, ev sahipliği yapan topluluklar yerinden edilmiş kişilere destek veriyor. Ancak farklı mezhepsel, dini ve siyasi bileşimlere sahip bölgelere ve mahallelere transfer edilen 1 milyon kişi, konut ve iş piyasaları için bir yük olarak da görülebilir. Bu durumda ve mezhepselbölgeselsivil gerginlikler için kolayca bir mazeret olarak kullanılabilir.
* Rakamlar, söyleşiyi gerçekleştirdiğimiz zamana, İsrail’in kara işgaline başladığını açıkladığı ana aittir. Yani 30 Eylül gecesi verilmiştir. Siyonist saldırı devam ettiği için yayın tarihinde farklı bir tablo oluşmuş olabilir.